60'LARIN ALT KÜLTÜRÜ;MOD

 
 



Britanya’da alt kültürün gelişimi, sanayileşen toplum ile paralel büyüyen işçi sınıfının hızlanan kentleşmesinde, tutunmakta zorlanmasıyla gerçekleşti. İşçi sınıfı bir tarafta, sermayenin arka çıktığı popüler kültüre sırt dönerken, kentlerin “kenarlarına” doğru yaygınlaşıp kendi özgürlük alanlarını, kendini ifade etme özgürlüğünü elde etti. Altkültürün kaynağı, belli bir yaş grubuna, üyelerin kökenine, ırkına, ekonomik sınıfına, cinsiyetine dayanabilir ve altkültürü belirleyen unsurlar genellikle grubun estetik, dinsel, mesleki, siyasi ve cinselliğe bakış açılarıdır.Değerler ve normlar, dil, giyim ve saç tarzı, müzik ve boş zamanları değerlendirme biçimleri gibi unsurlar gençlik alt kültürlerinin genel belirleyicileri olarak kabul edilebilir. Bu kültürel unsurların en önemli özelliği, hızla yayılmaları şeklinde ifade edilebilir.
Batıda, yüzyılımızın ikinci yarısında, daha sonraki yıllara damgasını vuracak olan, çok doğurgan, zengin ve verimli iki özel tarz boy gösteriyordu: Hipster ve Beat. Altsınıf züppe entellektüeli tiplemesi olarak Hipster, müzikten uyuşturucuya dek pek çok konuda en kibar ve elit tercihlerde bulunurdu. Karşı uçta ise Beat'ler, bluejean ve sandalet giyimli, alçakgönüllü bohemlerdi


Çeşitli sınıflar etkileşimler ve yüksek kültür-alt kültür karşıtlıkları içinde, Beat ve Hipster'ler Amerika'dan İngiltere'ye sıçrıyor. Siyahların kamuoyu oluşturmadığı bir toplumda, önce Teddy Boy'lar uç veriyor. Teddy Boy'lar kısa Sürede Beatnik'lerin romantik düzleminden hızla uzaklaşarak, milliyetçi söylemleriyle genel olarak işçi sınıfının karşısında şekilleniyorlardı. Kapitalizm altında yaşayan her oluşum gibi Teddy Boy'lar da, bir adım ötede ve 60'larda artan işçi sınıfı muhalefeti ve göçmen kültürünün etkileriyle, kendi karşıtını yaratmıştı: Mod'lar.




60'ların ortalarındaki pop patlamasının arefesinde, teenage kanadındaki ilk hareketlenmeler, kendini Carnaby Caddesi'nde bir moda tarz olarak gösteriyordu. Bu, bir nevi Cool giyiniş ve davranış tarzıydı. Şimdi ise, ikinci ve üçüncü nesil Mod'lar, dünyanın pek çok yerinde, o günlerin ruhu adına Punk, Hard-Core ve Heavy Metal hareketleriyle kıyasıya bir savaşa tutuşuyorlar
 
 
On yedi yaşındaki bir Mod, 'Mod'lar için en can alıcı nokta, iyi giyinmek, iyi müzik dinlemek ve ayrıcalıklı kılınmaktır. Bu bir özgüven sorunudur,' diyor. Yalnız Güney California yakınlarında yaklaşık beş bin Mod var. Özel rüzgarlıklarıyla takılan parka-clap kids'leri ya da yüz kişilik gruplar halinde Scooter'larıyla gezen tipleri, her yerde çokça görebilmek mümkün. Bu, kelimenin tam anlamıyla Mod'un yeniden dirilişidir ve her geçen gün de genişlemektedirler.
 
 
Bu yıllarda, belirli bir hizipleşme ya da lokal grupların oluşmasının amaçlandığı bir gençlik kült erozyonu baş gösteriyordu. Bir haftanın iş yorgunluğunu atmak isteyen gençlerin, hafta sonlarında kimlik değiştirerek takılmaktan başka fikirleri yoktu. İlk kıpırdanmalar, caz müziğine karşı oluşan bir tutkunun, siyah kültürüne karşı sempatiyle dönüşmesiyle gerçekleşti. Ardından, şık görünmek önem kazandı. Bunun sadece işlemsel değil, işlevsel olması da önemliydi. Örneğin takım elbise üzerine giyilen her parka her ne kadar motosiklet üzerinde üşümeyi önlemeye yönelik olsa da, daha çok amaçlanan, giyilen parkanın şık olması ve bir zorunluluktan kaynaklanmadığını göstermesidir
 

 
Pop'çular ile Mod'lar arasında bir karşılaştırma yaparsanız, Pop'un bir gençlik birlikteliği değil, daha çok kamuoyunun beğenileri doğrultusunda, oluşmuş, şekilsiz insanlar toplamı olduğunu görebilirsiniz. Pop'çuların, giysilerini ebeveynlerin de tercihlerine uyarak ve onların paralarıyla almalarına karşın, bir Mod, giysilerini mümkün olduğunca kendi parasıyla ve tamamen kendi seçimi olarak alır. Böylece, bu davranış ve giyim tarzı kendi gözlerinde daha bir anlam kazanıyordur.





 

Zor koşullarda temiz yaşamak.' Bu cümle Mod'un motto'sudur. Bunu yaşama geçirebilmek için öyle çok alışveriş ederler ki, sonuçta buna ilişkin ticaret merkezleri oluşmuştur. Daha da ötesi, Mod'lar bir de otantik bir görünüş sunmak isterler. Bunun için de kullanılmış elbise dükkânlarının da müşterisidirler. Tüm bunlar isyancı bir ruhun antitezi olarak görülebilir ve gerçekte, referans aldıkları narsistik eski kuşak Mod'lar kadar apolitiktirler. Punk'ların etrafındaki toplumsal dengesizliklere tepki vermeleri, Mod'lar açısından çok can sıkıcıdır. Ve Punk'ların, bu aranış çığlıkları, temel olarak onlar için deklase bir özellik gösterir. Heavy Metal'ciler ise onlara göre çok çirkin bir görüntü arz eder ve Sürekli olarak, tarih öncesi çağda yaşayan Neanderthal'lerin pozitif bir sunumu gibidirler. Mod'lar, neyi sevdikleri konusunda belki çok net değillerdir, ama neyi sevmediklerini iyi bilirler.


 
 
 
 

Mod'lar, zamanında İngiltere'de parlamış, yine pek çok yönelim gibi İngiltere'de ölmüştü. Fakat şimdi nasıl olduysa, geçen zaman zarfında yeniden parlayarak, yalnız İngiltere'de değil, Amerika'da da “özellikle Güney California'da- büyük bir taraftar buldu. Punk'ın anarşik giyimine itirazları olan bu gençlerin O.N. Club'a müdavim olmaları, birilerinin kafalarında bir gruplaşma ya da bir akımın gerçekleşeceği fikrini uyandırmıştı. Biraz da Club DJ'inin süper-mix edilmiş parçalarının çalması olaya bir bütünlük kazandırdı.



 
Mod'un neden cazibeli göründüğünü kavramak için, beyaz Swing'inin başladığı yıllardaki Londra'ya bakmak gerekir. İngiltere hızla Amerikanlaşmaktadır. Tek başına öne çıkan İngiliz Cool'u James Bond'dur. Teenage'lerin, bu yolda oluşan çeşitli takıntılarını tatmin etmek üzere, ekonomik bir bağımsızlığa gereksinimleri oluşuyordu. Genel olarak takıntıları üç şeyle sınırlandırılabilir: Dans, moda ve müzik. Teddy Boy ve Neo-Edwardian modasına tahammülleri yoktur. Buna karşılık daha yeni ve sofistike görünme arzusu taşırlar. Narsist ve enerjiktirler; bir üçüncü olarak da sex ve hızla beslenen yaşam standartları taşırlar. Kız peşinde koşmak istemezler, çünkü romantik olmak gündem dışıdır. Tüm bunlara yanıt verebilecek en yetkin isim, deneyimli hip, hızlı DJ ve bir çeşit modacı olan Pete Meadon'dır. Meadon'ın bir masa ve telefondan oluşan küçük bir bürosu vardır ve buradan her hafta değişen bir moda yaratmaya çalışır. Bazen ceket yanı ya da pantolon paçasının ölçüsünü değiştirmek gibi küçük değişiklikler yapılır. Ayakkabı alınmaz, yaptırılır. Saç stilleri Perry Como ve Collage Boy'lardan esinlenmiştir. Hafta içi çalışan, tüm bir hafta sonunun sohonegro'ları; sert, keskin, soğuk, titiz ve inatçı görünmek zorundadırlar. Alışveriş haftalık olarak Carnaby Caddesi'nde yapılır ve tüm yenilikler adına masraf edilir.
 
 



Gerçek bir Mod, hafta sonuna tam anlamıyla Cool sayılabilecek tek TV programı ile başlar: Ready Steady Go. Geri kalan program şöyle çizilir: Önce cafe ve club, sonra giyim dükkânları, ardından drugstore ve plakçılar, sonra da club'e geri dönüş. Pazartesi sabahına dek Süren ve çok yoğun geçen yaşam için, enerji veren haplar gereklidir. Çünkü bu haplar Mod'un mitidir ve enerjisiz kalmak, bir Mod için korkulu rüyadır. Ne kadar uçuk ve enerjik takılırsan cemaat içinde o kadar prestijlisindir

 




 
60'ların ortalarında Mod'lar ilk kez yükseliş yaşarlarken, onlara paralel olarak da The Who grubu, listeleri 'My Generation'la sarsarak müzik yazarlarını şaşırtıyorlardı. On yıldan daha uzun bir zaman diliminin ardından, yeni nesil Mod'lar, Epic-Mod filmi olan Quadrophenia'nın gösterime girmesiyle birlikte, ikinci kez önüne geçilemez bir tırmanışa geçiyorlardı.




 
Yeni Mod yükseliş kısa Sürede popülerlik kazandı. Medya yeni Mod'ları keşfeder keşfetmez, büyük reklam kampanyasına girişti. Carnaby Caddesi, çektiği ilgi ve ziyaretçileriyle adeta Disneyland'a dönmüştü. Bu, Mod'lar için hiç de iç açıcı bir durum değildi, çünkü ziyaretçilerin göz hapsinde bulunmak onların havalarını bozuyordu. Ayrıca bir de kamuoyu ve basın, onların Heavy Meal'cilerle aralarındaki şiddetli kavgaları istismar konusu yapıyordu.



 

Özel tutkuların insanları olarak yeni Mod'lar kendilerine ait salonlarda toplanıyor, çeşitli gecelerde kendi üsluplarıyla söylemler geliştiriyorlar, sınıflarının kültürel ağlarını örüyorlardı. Hafta sonları surf yaparlar, Scooter rallileri düzenlerlerdi. Mod olabilmek hacimli bir ekonomiye sahip olmayı gerektirdiğinden, mükemmel bir Mod şehri olduğu söylenen San Francisco'da bile Mod'lar, çoğunluk karşısında izole bir fenomendir. Çünkü suburb'larda yaşayan altsınıf insanlarının Mod takılabilmesi pek görülebilecek bir durum değildir. Üçüncü kuşak denebilecek Mod'ların doğuşu 85'lere rastlıyor. Özellikle Amerika'nın doğu ve orta batısında derin kökler buluyorlar. Her eyalette kendine özgü bayraklar, müzik grupları ve birliktelikler oluşuyor. Yenilerde L'etranger (Camus'nün romanından), The Fun Guys, Imediate gibi gruplaşmalar var. Toplumun kendileri dışındaki her kesiminden rahatsızlık duyan gençlerin oluşturduğu bu gruplar, güçlerinin yettiği her yerde, özellikle Heavy Metal'in sığlığı başta olmak üzere, pek çok sosyal oluşuma karşı bir çığlık yükseltiyorlar
 



 



 
kaynak: Murat Beşer

 





.




0 yorum:

Yorum Gönder